2298- Hiç bir ibadet kulu kendinden geçirip sarhoş yapmak için değildir, aksine dirayeti, şevki, direnci, sadakati, sıhhati artırsın diyedir... Allah sarhoş kulları sevmez...
2299- Allah tüm orjinal bilgileri Kur´an ile Resule ve biz tüm kullara bildiren Rabb'dir. Hiç bir haber verici Allah gibi haber verici bir Habir değildir...
2300- Allah ile aldatanlar ve Allah´a yönelik yalan iftira dizenler zalimlerin en büyükleridir...
2301- Ey fanatiği olduğu başkanı, takımı, partiyi, kulübü, sporcuyu, sanatçıyı bilmem neyi en büyük diye nida eden nadanlar, bilesiniz ki : Allah'tan başka büyük yoktur..! Allah-u Ekber..!
2302- Allah´a savaş açmak kulluğun en büyük küstah hareketidir...
2303- Kur´an korunmuş ve korunmaya devam eden bir Kitabdır... Hiç bir kul bu kitaba bir değişim sınamayacaktır! Kıyamete kadar Kur'an ultimatomunu cağlara okumaya devam edecektir Biiznillah! "Rab'binin kitabı'ndan sana vahyedileni oku. Onun kelimelerini değiştirebilecek yoktur...O'ndan başka bir sığınak da bulamazsın."(Kehf-27)
2304- "Allah niye kafirlere hayat hakkı veriyor?Allah madem müslümanı seviyor ama neden kafire maddi manevi bir çok bilgi ve zenginlik veriyor?" Evet... Sorunlu soru..! Sorunlu çünkü biz ümmet olarak hikmetli Rab'be iman etmeyi ve onun hikmetli kulu olmayı es geçip, hikmet ayetini hayatın tüm merhalelerinden deistce diskalifiye eden bir ümmetiz...
2305- Hayat bir âmel kasası gibidir... Kim salih âmelini artırırsa ve böylece kimin hidayeti artmaktaysa, yani kimin hidayet yolundaki gayreti artmaktaysa işte o oranda Rab'bin cennet nimetlerini talep ediyor ve hak ediyor demektir... "Allah, doğruya erenlerin hidayetini artırır... Kalıcı salih âmeller, Rab'binin katında sevap bakı mından da daha hayırlıdır, sonuç itibari ilede" (Meryem-76) Birde bunun tam tersi mevcuttur, ki O da sapmalar için geçerlidir... Yani kimin hidayete yüz çevirmesi artmaktaysa, kim bu yüz çevirmelerle nifak doğuruyor ve şirk merkezlerine kurulup şirklerde boğuluyorsa... Aynı şekilde, böylece kimin küfrü artmaktaysa, dolayısıyla kim nimetlere nankörlük yapmakta ve nankörlüğünü artırmaktaysa işte bu âmel kasalarında kim bu âmelleri biriktiryorsa oda cehennemin dibine doğru yol katetmekte...Hâsılı her olumlu ve her olumsuz amelle insan, ya cennete ya cehenneme mesafe kaydetmekte..."De ki: Kim sapıklıkta diretirse rahman, onun sapıklığını uzattıkça uzatır da sonunda azâp olsun, kıyâmet olsun, kendilerine vaat olunan şeyi görür bu çeşit adamlar ve görünce de bilirler kimin yur du daha hayırlıymış ve kimin kuvveti daha zayıf." ( Meryem-75)
2306- Allah mekândan münezzehtir. Hiç bir mekân Allah'ı taşıma gücüne sahip değildir... Hiç bir mekân Allah´tan büyük değildir. Hiç bir mekân Allah´a rakib değildir. Allah kudretiyle, hükmüyle,egemenliği ile tasarrufuyla dâima hazır olan ve hiç bir kul ile ilâhlık iradesini paylaşmayacak olan Rabb´dir... Allah kul olmaz... Kul asla Allah olmaz...Allah tüm bu iftiralardan münezzeh olandır!
2307- Allah hulul etti akidesi; Kulun içine girip, Allah ile kulun "Allah" olması konusunu akide edinen tasavvufcu kesimlerdir... Bu sapık akidenin temeli, Arabilere, Hallaclara, Mevlanalara, Cüneyd´e kadar iner. Bunlar bunu Vahdet-i vucud olarak sistemleştiren alçaklardır. Vahdet-i vucud akidesi kul ve Allah birliği akidesidir ki, bu sapık inanca göre Allah ve kul birleşir ve böylece kul Allah olur, Allah kul olur... Sözün özü bunlara göre tecelli manyaklığı ile beraber her kul Allah olur... Fakat bu inanç sadece insanlar için geçerli değil, hâşâ öküz de Allah olur, domuz da Allah olur, it, köpekte Allah olur bu domuz tasavvufi akideye göre... Tüm bu saçmalıkların kaynağı ise, temelde "Sasani islam'ına" Pers yani Iran'ın Avesta ve Zerdüşt dinine dayanır! Bu ümmet bugün bile bu sasanili, yani İran'lı zerdüşt mevlanadan da, Moğol ajanı olan Şems´den de, yine ajan olan Halac´dan da ve hepsinin akidelerinden de bedel ödemeye devam etmektedir... Bu ümmet'in bunlara dayanan cehalet akideli halleri, çok uzun bir mücadele sürecinden sonra ancak temizlenebilir... Bir sapık meseleyi daha belirleyip dimağlara ekelim bununla bağlantılı olarak ki akıllarda yer etsin bu iki nokta iyice... "İkametgâhcı akide" meselesidir buda... Bunlar Sevvacı takımıdır! "Sevva" kelimesi üzerinden Allah´a konum vermeye yönelen çoğun luğu ehli sünnet mafyasından gelen kökenleri ise "İsrailiyat"a çıkan bir akide şekeridir bu. Hulül ve Vahdet-i Vücud namussuzluğu İran'dan geliyor ve İran'a ait eski akidelerden dedik... "Sevva" yani "Allah arşa oturdu" meselesi... Bu salak akideye göre ise Allah sanki hâşâ arşa kuruldu, çay içiyor, tatil yapıyor gibi gelen bir sapkın akidedir. Ki bu, yahudilikten ehli sünnete geçen bir akıdedir... Yani al Ehl-i Şia'yı vur Ehl-i Sünnete, Al Ehl-i sünnet-i vur Ehl-i Şia'ya! İkisi de derun-i sapmadır! Allah´a konum ve mekan sunma derdine düşen ler için bir tokat niteliğinde reddiye ayetlerini ince ince okuyalım şimdi... "Onunla konuşan (sohbet eden) arkadaşı, ona dedi ki: “Seni, (önce) topraktan, sonra bir nutfeden (bir damla sudan) yaratan sonra da seni bir adam hüviyetine sevva (dizayn) edeni (Allah'ı) sen inkâr mı ediyorsun?” (Kehf-37) Fakat O Allah benim Rab'bimdir. Ben Rab'bime hiç kimseyi ortak koşmam.” (Kehf-38) "Bağına girdiğin zaman Allah, neyi dilerse o olur, kuvvet, ancak Allah'ındır deseydin ya. Beni malca, evlâtça senden düşkün gördün ama." (Kehf-39) "Umarım ki Rab'bim, bana seninkinden daha hayırlı bir bağ verir, senin bağına da yıldırımlar yollar gökten de kaypak, kaygan bir toprak oluverir bağın. “Ya da suyu çekiliverir de (bırak bir daha bulmayı) artık onu arayamazsın bile.”Derken bütün serveti helâk edildi. (Yıkılmış) çardakları üzerine çökmüş hâlde ki bağına yaptığı harcama lar karşısında ellerini oğuşturuyor ve şöyle diyor du: “Keşke Rab'bime hiçbir kimseyi ortak koşma saydım..”Onun, Allah’tan başka kendisine yardım edebilecek kimseleri yoktu. Kendi kendini kurtara cak güçte de değildi. İşte bu durumda velayet (himaye ve koruyuculuk) yalnızca hak olan Allah’a mahsustur. O’nun mükâfatı da daha hayırlıdır, vereceği sonuç da daha hayırlıdır. Onlara dünyahayatının örneğini ver: (Dünya hayatı), gökten indirdiğimiz yağmur gibidir ki, onun sebebiyle yeryüzünün bitkileri boy verip birbirine karışırlar. Fakat bütün bu canlılık sonunda rüzgârın savurdu ğu kuru bir çer çöpe döner. Allah, her şey üzerinde kudret sahibidir." (Kehf-40-41-42-43-44-45) Allah arşa oturdu tatil yapmakda diyen Yahudiler ve pis uzantıları, "İsa Allah oldu, kul Allah olur" diyen nasraniyetin, hıristiyanlığın, zerdüştlüğün temayyülcüleridir! Tüm bunlar orjinal Islâm'ın ayaklarının altındadır! Her iki fırkanın akidesiyle zerre kadar gölgemiz yanyana gelemez... Allah tüm bu iftira türlü menülerden münezzeh olan yüceler yücesi Rabb´dir!
2308- Ömrünce islam ile mücadele etmiş, islama savaş acmış yahut iman etmemiş biri için, o bizim en sevdiğimiz insan dahi olsa ki (sevmekte böyle birini yasaktır) evet ona dua edilmez, edilmemelidir... Fakat gözden kaçırılan ve dikkat edilmeyen hayati bir nokta vardır ve sürekli atlanır bu nokta kesin olarak cehennem ehli olduğunu bildiğiniz kişiden kesin olarak duayı keseceğiniz zamandır bu dua kesintisi.. Bu ise Tevbe suresi 113 kanunu olarak durur önümüzde... Burada atlanan soru ve sık dokunmayan sorun daima şudur..."Ömrünü islam ile savaş yaparak geçirenlere dâir zerre kadar elbette ki ümidimiz yok ve kat´i olarak bunlara dua edemeyiz" sorunu... Peki "Avam" dediğimiz ve bu gün beyinsiz gençliğin tarih şuur suzluğuyla ve zulmü okumadan "ben iman ediyorum" diyenleri tekfir edip, müşrik edip dua etmediği anneleri, babaları, kardeşleri ne olacak?! Özellikle atlanan nokta, ki Allah demenin yasak olduğu bir dönemden gelip, ahırlarda tedrisat gören, üç kişi yanyana geldiginde islamdan konuştukları belli olmasın diye yanlarında rakıyı, içkiyi, kumar oynayacak kağıtları bulundurup kendilerini böylece saklayarak zulüm altında din ögrenmeye çalışan mazlum müslümanları ne yapacağız!? Ve bunu bilmeyen ve bunları tekfir eden eşşek kafalı ahmakları, tarihine cahil uçuk kaçık tekfircileri ne yapacağız...? Hayır asla Allah bu alçak tekfirmatik zihniyetler gibi zalim degildir. Cehenneminden emin olmadığın her insana dua etmende, mağfiret dilemende zerre kadar mahsur yoktur müslüman! Kulların cehennemlik olduğu vasıf ve durumları Kur´an´da bildirilenler veya Resul'lerin bildirdikleri müstesna bilen yoktur? O yüzden yanınızdan ateşe yuvarlayan sallama mancınıklar kurmayın! Gözünüzü ve taş kesilen kalbinizi açın ve şu ayetleri belleğinize içirin tekfirmatik çakma İbrahimler! "Babası, “Ey İbrahim! Sen benim ilâhlarım dan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen mutlaka seni taşa tutarım. Uzun bir süre benden uzaklaş!” dedi.. İbrahim, şöyle dedi: "Esen kal senin için Rab'bimden af dileyeceğim" Şüphesiz O, beni nimetleri ile kuşatmıştır.” (Meryem-46,47)
2309- Hayat rehberimiz olan Kur'an'ı okumakta ve anlamakta güçlük çekiyoruz... Çünkü "Kuran'ı anlamazsın" diye ondan uzaklaştırma çabasında olanlar sadece onu tekeline alan ve günde kırkkere sözde muvahhidlerin küfrettikleri mutasavvıf lar, şeyhler, gavslar, hocalar, hacılar değil, bizatihi bunlara karşı olduğunu ifade eden bu güruhtan olan çoğu insanda ne yazık ki Kur'an'ın önüne set çekegelmiştir... Yaptıkları yorumlarla makalelerle konferanslarla sohbetlerle vs onca nefes tüketen bu insanlar Kur'an'ın vermek istediği asıl mesajı, kendi vermek istedikleri atıl mesajlarla birleştirince ortaya karışık bişey çıkıvermiş... Hiç bir şey anlamıyoruz. Kendi çabasıyla Rab'biyle konuşmaya çalışanlar, Kur'an'a yönelenler, şayet boyunlarındaki bu boyunduruğu farkederde sorgusuz sualsiz, hocalarını vs eleştirme gafilliğine düşüp, sürülere karıştığını idrak ederse ne ala, o vakit Allah Kur'an yetimliğimizin üzerine Rahmetini yayarda Kur'an'ı bize açar bizi de Kur'ana konuk eder inşaAllah, değilse içinde bulunduğumuz çabalar bile bir taklitten öteye gitmeyecek, gitmiyor...
2310- Esaretin en zirve çağında bulunduğundan bi haber olan bizler, sevimli, ahvalinden bihaber ve halinden memnun birer köleler hükmündeyiz... Dolayısıyla alıcılarımızda bu ahvaliyetin içinde ve frekanslarımız zincirleme bir şekilde birbirine bağlı... İşitmiyor, görmüyor ve gördüğümüze ise susuyoruz... Her noktada bir kement var... Boyunlarımıza geçirilmiş veya geçirilmeyi bekleyen bir kement... Gerçeğe ulaşmada dâhi önümüze atılmış halatlar var...
2311- "Fekku Rekabeh..!" Bu cümle bir aşamadan sonra telaffuz edilir Kur'an'da... Bir tırmanış akabinde yani... O boyunların zincirini parçalamak ve kırmak diye ifade edilir... Ancak insanlar kolayı seçmişler ve boyunların zincirini kırmak, çözmek yerine zincirleri boyuna takmayı daha efdal bilmişlerdir, hatta öteye gidelim boyunları vurmayı koparmayı, yeğlemiş kolaycılığa kaçmış ve o sarp yokuşu tırmanmaktan kaçmışlardır... Korkakça..! Oysa esaret bağlarını çözerek köleleri, köleleştirilmişleri aslına rücu ettirmek, yani hür doğanları yeniden hürriyetlerine kavuşturmaktı o sarp yokuş... İşte o sarp yokuşu bırak aşmayı, yanaşmadı bile ona insan, dahası Müslüman(!)...
2312- Zincir zincir Kur'an halkaları kuranlar, milyonlarca kölenin boynuna takılmış olan halkaları hâlâ gündem etmemişlerse, Kur'an'ın halkası değil, asırlar evelinden uzanan bir zincirin halkası olmuşlar demektir...
2313- Bu gün hâlâ Kur'an'ın evrensel mesajlarını gündeme almayarak tarihin belli noktalarına odaklayıp mesajları setr edenler veya üstün körü çevirilerle geçenler bilmelidirler ki, okudukları veya ders verdikleri Kur'an'ı, eskilerin masalları niyeti ile okuyorlar... Bizler elbette ki niyet okuyucu olmak istemiyoruz ve fakat cihan şümul bir kitap' ın mesajlarını da köleleliğin ayyuka tırmandığı şu devrimizde adam akıllı temsilinin yapıldığını kabul edemiyoruz... Zira, yüzlerce kitap basan ve cümle sarfetmeyi marifet edinen âlimler, çağın çok önem arzeden meselelerini zikretmeyerek gündem etmeyerek, kaç halkaya halka eklediklerinin vebalini nasıl ödeyecekler bunu düşünüyoruz...Allah'tan en çok ittika eden onlar olmalı değilmi idi...
2314- Kur´an´da ki firavunu tanımak demek, yer yüzünde gezinen firavuniyeti tanımak demektir... Eğer Kur´an´da ki firavuniyeti tanıdıktan sonra hâlâ yeryüzünde ki firavuniyete yabancı kalmakta iseniz, Kur´an size çok ama çok cüz´i bir şeyler söylemiş demektir ve tam anlamıyla okuma yapamadınız demektir... Ama asrın firavuniyetlerini görebildiyseniz, okuyabildiyseniz işte o zaman mesafe kaydetmişsinizdir... Bunun son sürecide kulluğu ortaya eylem ile koymaktan geçecektir...
2315- Allah´a karşı yalanlar uyduran firavunların palavralarına eylemli bir Lâ dediginiz an Musa olduğunuz andır... Böyle bir Lâ sistemi Firavuniyete korku salan onların tahtlarını sallayan bir yapılaşma dolu Lâ'dır..! Yoksa laf ebesi olup Lâ demek le hiç bir firavunun keyfi bozulmaz! Asrın ilahlık taslayan sistemi kapitalizmdir, örneğin sen bir müslüman olarak kendini donanımla ileri seviye ye getirirde, ve örneğin üç müslümanı kapitalizmin ezici zillet dolu zulmünden azad edersen ve hayat korkularını iş ile, meslek ile, eğitim ile kaldırırsan ve onların habis ellerine olan mahkumiyetlerden bu kulları özgürleştirir müreffeh bir imkan sunabilirsen işte bu senin asrında köle azad etmeyi öğreten sünnettir. Bunu hayata geçirmen demek, firavuniyete de, ilahlar çetesinin boynuna da balta takman ve Musa olman, İbrahim olman demektir... Fakat sana laf ile peynir ekmek gemisinin yürümeyeceğini bildiği halde öğretmeyenler laf ile Nuh´un gemisini yürütme garabeti içindeler... Laf ile peynir ekmek gemisi yürümeyeceğini bilenler laf ebeliğiyle, bol bol sohbetlerle, kafa sallatan zikir ayinleriyle firavuniyeti titreteceklerini zannetme garabeti içindeler. Ama sen uyan..! Allah ile aldatılma! Allah ile aldatma! Üretken ol, ve çalış! Gayretin senin en güçlü ve yıkıcı duandır firavuniyeti titretecek ekonomik özgürlüğe yönel! Yönelmeyi bilmeyenlere de öğret. Allâme çetelerinin de nihayet bu eyleminle topuğuna bas! Ki belki adam olurlarda bunu da bir gün konuşurlar lak lak yapmak yerine, ve köle azad etmeyi öğrenirler...
Taat/İTAAT dolu İSYAN'larla & Hayır/LA kalınız!
Neue Welt
|